15 Temmuz 2011 Cuma

Ihlamur Park


Merhaba sevgili okuyucu. Açıkçası biraz heyecanlı gibiyim. Yani ben istemiyorum ki kötü bir giriş yapıp seni tiksindireyim parklardan. Ben şimdi burada sana, bende derin izler bırakmış olan kıymetli dostum Ihlamur Park’tan bahsedicem. (İsminde nasıl bir tatlılık var di mi? Silikon yastık yumuşaklığı var böyle ki silikon yastıklardan nefret ederim normalde.)


Efendim şimdi kabaca bi tarif yapıcak olursak eğer bu pek de esrarengiz değil gibi görünen park Uludağ Üniversite’sinin gettosu sayılan Görükle isimli ne idüğü belirsiz, köy desen değil ilçe desen belediyesi yok kıvamında bi yerleşimde yer almakta. Bakma Görükle’yi kötüler gibi yaptığıma, insan buradan uzaklaşınca anlıyo değerini. Her neyse güzel ya da yakışıklı okuyucum. Ihlamur Park villalar diye de bilinen motortepe mevkiinde bulunmakta. (seni pis zihniyet hep aile oturuyo buralarda!) 4-G’ye binip son durakta inerek buraya ulaşabilirsiniz. Ayrıca minibüslerin de son durağına çok yakın burası.


Bunlar benim ayaklarım. Ya da ayakkabılarım. Biraz da şort ve çorap var. Ve merdivenler. Burası parkımızın kuzeybatı girişi. Aslında etrafı hiç bi şeyle çevrili olmayan bi parkın merdivenlerini giriş diye nitelendirmek Nasreddin hoca tadında olabilir ama olsun. Keyfimin kâhyası değilsin ya canım tatlım okuyucu? Ah bakma sana böyle sözler sarf ettiğime, zor bi dönemden geçiyorum. (Sezen Aksu’dan küçüğüm daha çok küçüğüm benim için gelsin.)




Ihlamur Park’a girer girmez eğer oturacaksanız, dikkatli olmalısınız.



Her insan için bir “günün en güzel saati” vardır. Bu fotoğraf da benim için günün en güzel saatlerinden birinde çekildi. Birçok çocuk olmasına rağmen yine de ben Ihlamur Park’a bu elbiseyi pek yakıştıramıyorum biliyor musun? Benimki de soru işte güzide okuyucum. Nerden bileceksin ki? Canım ciğerim Ihlamur’um, benim için daha dert dinleyen bi havada olmalı. Bu da ancak akşamları olabiliyo tabi ki. Evet parklara gidip derdimi anlatıyorum. Hem de hiç ağzımı açmadan haa. Bazen de o anlatıyo ben dinliyorum. Orada tek başıma bir bankta otururken gelip geçenlerin bana anlamsız anlamsız bakmasını da seviyor muyum yoksa umursamıyor muyum buna daha sonra karar vericem. Bunun bi adım ötesi çok fena.




Bu çocuğa açıkçası uyuz oldum sevgili okuyucu. Çünkü bana pis bi anımı hatırlattı. Sene 96 mı ne köyden ilçeye daha yeni inmişiz, o zamana kadar makara ve telden araba yapıp oynamış, çamurdan top yapıp güneşte kurutmuş ben, ilçeye inişimizden sonra ev tuttuğumuz mahallede bu bisikletin çok benzerine sahip bi çocukla karşılaşmıştım. O arkadaki sele benzeri şeye evden getirdiği ekmek arası çokomel falan koyar, bi de bakkaldan kola alırdı, yemezdi de piçirik! Öyle de uyuz olmuşum bak hala unutmuyorum. Şuna bak hele daha yaşı kaç, nike giyiyo!




(uyuz oldum bi kere kurtuluşu yok!) Bak hele bak nereye sürüyo bisikleti ızdırapsız. Git yavrum oraya e mi? Sür otobüse otobüse. Canım benim. Hep baba tokatı yememiş nesil bunlar işte.



Errrrkek!






Burası parkın kuzeydoğu girişi. Ve o gördüğünüz kırmızı beyaz şey arkadaşlığa benziyo. Erkeklerde arkadaşlığın en güzel olduğu çağlardan 10-15 yaş arasını andırıyo. Kızların arkadaşlık ilişkileri ise içinden çıkılamayacak kadar girift, biz kurbanlar ise giriftarızdır. 









Gelelim son zamanların en klişe geyiğine. Evet, o flu bir teyze. Pardösüsüyle (hırka da olabilir tabi emin değilim) gayet mutlu bir şekilde spor yapıyor. Muhtemelen spor yaparken bir yandan da mırıl mırıl zikir çekiyor.  Peki, amacı yaklaşan yaz öncesi o bikinileri nasıl giyeceği mi? Değil gibi aslında. Ama tek ürkütücü gerçek şu ki o aletin adı her neyse artık, eğer olmasaydı bu teyzeler salıncak ya da kaydıraklara saldırabilirlerdi ki bu gerçekten açıklanamaz olurdu. Basenleri yüzünden oturdukları yerde sıkışıp mahsur kalma tehlikeleri de cabası.








Canım Ihlamur’uma yakıştıramadığım tek detay. Bu nedir cicişim şimdi? Ha? Ne lan bu!





Bu bank güzel bi bank. Sağdaki girişin hemen önünde kendisi. Bu yazıyı görene kadar derin duygular beslerdim kendisine karşı. Ama..
Legendli Gamze.


Bu güzel bir kare. Şimdi biraz daha yaklaşıp kararlı bakışları inceleyelim:





















Bu biraz alakasız bi kare tabi. Parkın çok yakınında bi yerde çektim. Bana Ferdi Tayfur’un eski bi filmini hatırlattı. Eroin bağımlısı mı ne yapıyolardı bunu da işte böyle bi ağacın altında mercedesle gelip ona mal satıyolardı. Bu da bağıra bağıra “ben de özledim ben de, resmin var şu an elimde, sana koşmak isterim, derman yok dizlerimde” derdi.  Beyaz, dizlere iyi gelmiyor şeklinde genelleyebiliriz.




Yanıma gelsene??






1 yorum: